22 Ekim 2011 Cumartesi

008

Ben ayrıntıları sever ve her ayrıntının birer sebep olduğunu düşünürüm. Sen, ayrıntıları bir yorgunluk olarak görürsün.

Bu yüzden her sevişmede, sevişmemizde; uzun uzun dokunmak isterim. Bilgeleşir parmak uçlarım. Bir uçtan bir uca yürürüm bana sunulan ülkeyi. Sunulana ortak ederek yurdumu. Sindirmek isterim karşımdaki teni, yedirmek tenime. Sen ise en kestirme yolları seçer, bir şeyler kaçırırcasına, Et’ ini ödüllendirdiğini düşünürsün zafer çığlıkları içinde. Oysa her seferinde farklı nedenlerle biraz daha büyür yenilmek. Sen Et’ ini sıkılaştırırken, benim tenim sökülür.

Tenim eksik kalır o gecelerde. Ki senle, senin o sığ doyumsuzluğunla tamamlanması mümkün değildir. Eğreti soluyuşlarına ortak olmamak adına gözlerimi sıka sıka kapatırım, sevişmek sandığın yıkımlarda. Dışarı en ufak bir şey sızdırmak istemez gözlerim.

Susarım. Türlü türlü hıçkırıklara boğulur ağlarım. Acımın bir gün farkına varılmasını beklemektir bu.

Neden mi?

Çok önceleri bana anlattığın öyküne inanmış, kaptırmıştım kendimi. Tutunmaya ihtiyacım vardı benim de. En az senin kadar. Herkes gibi ve herkes kadar. Yalnızdım. Her yalnız insan kadar tehlikeli ve bir o kadar çaresizdim. Yalnızlık kanmayı çoğaltırdı çünkü.

Şimdi ne zaman sevişsek, sadece sana ait finalde, yani zafer çığlıkları attığın o an, anlattığın öyküde geçen şu cümle çınlar kulaklarımda:

“İnsan, başka bir insana ulaştığını sandığında bir çıkmaz sokakta bulur kendini.”

kimsesizlik gecesi… altı haziran. kim bilir geçmişin neresine dair.

2 yorum:

  1. tokat gibiydi kelimelerin !
    gözlerimi sımsıkı kapatıp içime ağladım..

    YanıtlaSil
  2. anlaşılamamak bir ağrıdır ve insanın içine kök salar gün geçtikçe. orada birikir.

    ki dışımıza doğru ağladığımızda kim ne kadarını anladı. ağlıyorsak, ağlayacaksak, usul usul içimize doğru devam etmek gerek.

    ki unutulmasın:

    ağlamak da bir şarkıdır duyana!

    YanıtlaSil