27 Şubat 2009 Cuma

- 2yüz12

o gece
kalbimin yarıklar dolu coğrafyasını hiçe sayıp
teninde saklı duran dünyayı

yalın ayak ve gözlerim açık geçtim

bir daha çal gecemi
sabah sana ömrümü itiraf edeyim

kaç kelime eder hayat karşısında bağışlanmayı beklemek
vazgeçmek kimden arta kalmıştır
kahramanlar dönmeyecek

hani uzansalar dokunacaklar Tanrı’ nın soğumuş ellerine

tüketmeye başlamışken yaşamsal kredileri
sıfırı anlamlandıracağım tutulmuş defterlerde
sadece bakmak onca yıl sadece bakmak ve sonra görmek

yan yana geldikçe kelimeler
acıtan cümleler gibi uzuyordu hayat
gidiyordum
kalmanın eksilttiği hislerin yanı başından
içi boş içi hınça hınç dolu bavullarla
susma hakkımı saklı tutarak
kalbim avuntular sandığı
lafa düşkün bir ebe aşkta
kurulu ve isyankar

daha neler iliştirebilirdim beklemenin heybesine
sessiz ve ağır günlerden
tozlanmış mektuplardan
özenle kurutulmuş papatyalardan ve
uykuya uzak gece yarılarından başka
kim bilir…

ucunda durduğum hayat
gösterişsiz ve korkunç derinlikte
düşmek dünle yarın arasında bir yere
kafam yüksek
beni tutana aşk olsun

parmak uçlarım
cehennemden kopmuş kızgın ateş toplarıdır
çözül usulünce

şarkılar yorulur istinasız
dudaklarının rüzgarlı raksı başladığında

durdum
köstekli bir saat yorgunluğundayım karşında
kimsesizler, nasıl tenha gözlerinin içi
ışıldayarak uzayıp giden caddeler gibi
geçilmeyi umuyorlar

25 Şubat 2009 Çarşamba

- biterken başlıyor gibiydi hep

Bir şeylerden vazgeçer gibiyim. Erteliyorum ya da erteleniyorum.

Renklerin tadı yok be Abidin, kelimeler bile anlamsız geliyor şu sıralar. Yazmak başlı başına bir angarya sanki, okumak, film izlemek, şarkılar eşliğinde yürümek. En çok sevdiğim şeylerden uzaklaşıyor olmak içimdeki boşluğu besliyor.

bir boşlukta
başka bir boşluk gibi ölü havaya sürtünüyorum
korkunç bir gürültüyle
kanıyor
çizikler içinde savrulmuş etim

Belli etme Abidin, bildiğini gördüğünü sus bana dair. Başka hayatlar anlat. Yolculuklardan söz et. Gidenlerden ve dönmeme sebeplerinden. Marla' yı anlat yeni baştan. En iyi yaptığın şey bu senin. Hayatının hiç yırtılmayacağını sandığın öyküsünü tekrar tekrar anlat. İnancı tanımla bana, sebepler sun. Kandır beni Abidin. Kandırılmaya ihtiyacım var en çok! Öyle bir anlat ki özeneyim, unutayım farkındalıklarımı. Biraz daha idare et bu gece beni.

yüzümün kuyuları
o ölçüsüz derinliklerde suların kokusunu yitirdi

adını bilmediğiniz bir yağmur giydim ruhuma
giderken yağıyorum dokunaklı cesetlerinizin üzerine
kalırsam kururum

24 Şubat 2009 Salı

- 2yüz11

iki düş arasında kaç adım atmıştı
kimse fark etmedi

- 2yüzon

elim
yüzüm
içim
ıpıslak

- 2yüz9

rüzgarla dansa tutuştu
kendiliğinden bir hırsla
toz duman oldu

- 2yüz8

iki tebessümden biri sana değiyor
iki şarkıdan biri seni söylüyor
ve her şiirde
bir dize düşüyor payına

- 2yüz7

adımlarını saydı Tanrı
parmak uçlarında yürüdüğünü sanıyordu oysa

- 2yüz6

şimdi bir sen varsın
şimdi bir sen yoksun

bir masala başlıyoruz gibi

- 2yüz5

karşıya geçebileceğini sandı
her aynada

hep kendiydi oysa

- 2yüz4

gün yavaş yavaş çekilir şehirden
adın

dolanır dilime

uzar gece
uzar gece


- 2yüz3

yüzünü
başka aynalara denedi
eksikti ifadeler
her nedense bölük pörçük

23 Şubat 2009 Pazartesi

- 2yüz1

size olan takribi uzaklığım
bin ihanet yılı

artık uzlaşmaya gerek yok
herkes dans için
kör bir eş edinsin kendine

- ikiyüz

ağırım bu akşam
yavaşım

tenhayım
şu ağrıyı saymazsak
uzağım sana

- yüz99

o gün
görmüşler bizi
güzelmişiz

sen gülüyormuşsun
ben gülüyormuşum

- yüz98

oysa ben
yağmurdan kaçıyordum
bir baktım

sana tutulmuşum

- yüz97

uyandığında
kapı açık
ortalarda kimse yoktu
bir gelen mi olmuştu
yoksa yine bir giden mi?

bambaşka

başka
aşka

- yüz96

içtiğim şaraplar gibi kırmızı
öptüğüm dudakların kadar kırmızı
karanfil gibi
kan gibi kırmızı
içimde durulmuyor bu hasret
kıpkırmızı

- yüz95

günlüğümden
her hangi bir sayfayı yırtsalar
eksileceksin sanki

- yüz94

tutunduğu dal
olurda kırılır diye
yüreğinin tüm ağırlığıyla
yüklenmedi hiç kimseye

- yüz93

elimde değil
sana söylemek istediğimi unutuyorum
ne vakit hazırlıksız yakalansam yüzüne

ki unuttuğum
sadece söyleyeceklerim miydi bilmiyorum

22 Şubat 2009 Pazar

- yüz92

acı anılacak
çare değil mesafe
çare değildir gerisin geriye yürüdüğün yollar

biri bükülecek ellerine
yaprakları dökük bir ağaç yorgunluğunda
anlayacaksın
aşka geç kaldığını bu çağda

- yüz91

Çocukların düş kurmaya ihtiyacı yoktur Abidin, çünkü henüz kirlenmemiştir yaşanmışlıkları. Senin ya da benim düş yorgunları olmamız ise çok normal.

19 Şubat 2009 Perşembe

- yüzdoksan

Geceyi ağır ve geçilmez kılan karanlığının yoğunluğuydu.

18 Şubat 2009 Çarşamba

- yüzseksen9

Aşk: İletkendi ten!

- yüzseksen8

Ne zaman içsem, soluğu senin pencerenin altında alıyorum.

- yüzseksen7

Derinliği anlamak için eğilmek gerek Abidin.

- yüzseksen6

Dudaklarımda kurtardığım hayatlar, gecenin bir yarısı bir bilmeceye dönüşmüşken...

- yüz85

Arsızca birbirimize sorduğumuz sorularda saklamaya çalıştığımız kendimizle ilgili cevaplar.

- yüzseksen4

kasıklarımda ölmüş çocuklar
dünyaya öteden beri küs

her biri asi ve kırılgandılar

- yüzseksen3

O geceyi uyumadan bilemezlerdi, aynı yatakta ayrı sabahlara uyanacaklarını.

Bütün yaşanmışlıkları omzumda ağladı Abidin.

15 Şubat 2009 Pazar

- yüz82

sen bir taraftın artık
bir duvar
ardında başka hayatların yaşadığı

- yüz81

gittiğini geliyorsun.

yapma!

- yüzseksen

artık bu geminin tekeri patlamıştır
taşımaz bizi hiçbir kıyıya

aklını aşka devşir!

işte tamda burada
bu lacivertin orta yerinde
sarıl
ve son bir defa dalgalandır tenimin iç denizlerini

- yüz79

- uçuş seyri

kan

kana
kanat

kanatlan

- yüz78

kurallara sıkışmış binlerce ceset
bu meydan
mezarlık kokuyor ne vakit önünden geçsem

korku dolu yüzlerinde
hazin yansımalar ve kaçınılmaz kırılmalar

14 Şubat 2009 Cumartesi

- yüzyetmiş7

Bu gün herkes kendine papatya alsın ve kumar oynasın!

- yüz76

ayaklarımın altından ışık hızıyla kayan toprak
ki güne tutunsam dilimdeki şarkıya sebep
gün kırılır en ince yerinden

çöl yürünür
ötesinde okyanus
tuz kokar suskunluğum
ve ellerim sesini saklar ertelendikçe dokunuşlar

13 Şubat 2009 Cuma

- yüz75

Anlatmaya başlıyorsun.
Çok geçmeden anlıyorum, kimsesiz kelimelerin yalnızlığını örtemeyecek kadar cılız ve ölçüsüz. Hepsi elden düşmeler sanki.
Susup kalıyorum. Dilim, ağzımın içinde bir yerlere yığılıyor.
Suskunluğum, kimsesiz kelimelerinin dokunamayacağı kadar dik ve direngen oysa.
Vazgeçiyorum, hepten ve farkındalıkla.

10 Şubat 2009 Salı

- yüz74

Kelimeler biriktikleri ve sığındıkları cümle içlerini acıtırlar!

- yüzyetmiş3

Onlara sadece kendilerini hatırlatıyordum. Korkuyorlardı Abidin.

Birlikte yürüdük o güne kadar hiç farkına bile varmadıkları karanlık koridorlarında. Çekindiler ve utandılar zaman zaman, ayıpladılar! Oysa kendinizdiniz işte.

Ben sadece işaret edendim.

- yüz72

Her şeyi red etmekle başla!

Ki inan o zaman, geceyi uygun adımlarla, daha bir rahat ve kayıpsız ve başkalarına karışarak geçebileceksin.

9 Şubat 2009 Pazartesi

- yüz71

Aklım nedenlere sürtüne sürtüne eziliyor! Delirmeye ne kaldı şunun şurasında.

8 Şubat 2009 Pazar

- yüz70

Yavaş yavaş
siliniyorum
sanki
yeryüzünden.

Hissettiğim tek şey bu! Silinmek değilde buharlaşmayı çok isterdim. Hani iz filan kalmasın yani. Ama insan bazen kendisiyle ilgili konularda bile, kendi sözünü geçiremiyor hayata.

Peki sen nasılsın Abidin?

6 Şubat 2009 Cuma

- yüz69

o çok mavi sandığın göğümde
tellere takılır uçurtman
yırtılırsın bilmem kaç yerinden

var git okyanuslar dene kendine
git! bir rüzgarla sarmaş dolaş
dağlardan arta kalmış!

5 Şubat 2009 Perşembe

- yüz68

tanrıları ben uyandırmadım yorgun uykularından
sesim kirlendi elbet
ki
suskunluğumda kaç melek hırpalandı

o çocuksu
şeker dilenen ve yalanan bakışlarınız
başka dinlerde karşılık bulur artık!